top of page

Yazılarım

Anı-Öykü Sayfası /

FİLM EKİBİ

​

Sabah güneÅŸinin ışığı henüz balkondaki çiçeklerin üzerine düÅŸmemiÅŸti. Ama gün aÄŸarmaya baÅŸlamıştı, mutfakta oturduÄŸum sandalyeden akÅŸam sefalarının hafif bir rüzgarla sallandıklarını görebiliyordum. Çayımı yudumlarken; fotoÄŸraf çekimi için gideceÄŸim bölgelerde rüzgar olmamasını diledim. Haftasonunun bu ilk günü, birazdan çıkacağım doÄŸa turunda, gün batımına kadar hiçbir zaman dilimini boÅŸa harcamamaya, güzel fotoÄŸraflar çekmeye kararlıydım.

 

AkÅŸamdan hazırlığımı yapmış, hemen alıp çıkacakmış gibi çantamı dış kapının arkasına koymuÅŸtum. Çalıştığım kurumun resmi yeleÄŸini giydikten sonra arazi botlarını ayağıma geçirdim, kurum ÅŸapkasını kafama taktım ve kapıdan çıkarken elimi belime attım. Kılıfı düzelttim. Bugün çok daha farklı olacaktı. Güvenlik kaygısı nedeniyle tek başımayken gidemediÄŸim ama hep aklımda olan bölgelere gidecek cesareti belimde taşıyordum. “Orman mühendislerine tanınan taşıma ruhsatlı tabanca edinme hakkını iyi ki kullanmışım” dedim kendi kendime. Arazide makro fotoÄŸrafla uÄŸraşırken yaban hayvanlarından ve yabana atılmış köpeklerden çok çekinmem, ama iki ayaklılardan çekinirim. İnsanoÄŸlunun ne yapacağı belli olmaz; bunun örneklerini daha önce yaÅŸamış, birkaç tehlike atlatmıştım. İnsana karşı tedbirli olmak gerekir her zaman. Åžimdi çok daha rahat hareket edecektim. Rahatlığım; belimdekini kullanacağımdan deÄŸil, caydırıcı olmasından kaynaklanıyordu.

​

Yola çıktığımda her zaman ki gibi sabahın bu saatinde yine ÅŸaşılacak derecedeki araba yoÄŸunluÄŸunu umursamadım. Herkesin bu saatte bir yerlere gidecek bir bahanesi veya iÅŸi vardı muhakkak. Ama benim ki iÅŸ sayılmazdı; yine bulabildiÄŸim her kelebeÄŸin, böceÄŸin ve çekirgenin bir kare fotoÄŸrafını almak için koÅŸturacak, doÄŸada yaÅŸanabilecek en güzel terapilerden birinin keyfini yaÅŸayacaktım.

​

Ankara dışına çıktıktan sonra rotamı daha önce gidemediÄŸim aklımdaki ilk yere çevirdim. Ana yoldan ayrıldıktan sonra kıvrılarak yükselen stabilize yolla birlikte bozkırın bitki örtüsü yerini yabani ahlatlara, alıçlara, meÅŸe aÄŸaçlarına bırakmıştı. Üç beÅŸ evden meydana gelen köyü de geçtikten sonra daha önce tek başıma gelmekten çekindiÄŸim ıssız, sessiz yerler baÅŸlamıştı. Arabayı düÅŸük hızda kullanıyordum. Gözüm yolun her iki kenarındaki çiçek gruplarındaydı. Çiçekler arasında uçuÅŸan bir kelebek görür görmez arabayı durduruyor, fotoÄŸraf çekimine baÅŸlıyordum. DoÄŸada fotoÄŸraf çekimi ile uÄŸraşırken zamanı unuturum, güneÅŸ yükseldiÄŸine göre öÄŸle saatleri yaklaÅŸmış olmalıydı. Çam aÄŸaçlarının bulunduÄŸu yere daha varamamıştım. Gölgelik bir yerde mola verdim.

​

Arabanın bagajından aldığım piknik sandalyesini bir alıç aÄŸacının gölgesine koydum. Evden çıkmadan önce bir termos çay hazırlamıştım. Bir bardak çay koydum kendime. Çayımı içerken bir yandan fotoÄŸraf makinemden o ana kadar çektiÄŸim fotoÄŸraf karelerini kontrol ediyor, bir yandan da kuÅŸ seslerini dinliyordum. Alıç kelebekleri çoktu bu sene, onları çok fazla fotoÄŸrafladığımdan biraz ötemdeki mavi çiçekli bir bitkide beslenen bu kelebekler ilgimi çekmiyordu. Etrafa bakınırken karşı yamaçta yolun kenarında park etmiÅŸ bej renkli bir doblo olduÄŸunu farkettim. BulunduÄŸum yer öyle ıssız bir yer ki, sadece benim gibi doÄŸa fotoÄŸrafçılığıyla uÄŸraÅŸan biri günün o saatinde orada olabilirdi. O saatte orada bulunmayı gerektirecek bir insan faaliyeti olamazdı sanki. Avcı desem av yasağı vardı ve bölge av için müsait deÄŸildi. Orada insan mevcudiyetine yol açacak baÅŸka bir sebep göremiyordum.

​

Ülkede orman yangınlarının tavan yaptığı günlerden geçiyorduk. Yangınların insan eliyle çıkarılması hepimizi rahatsız ediyordu. Normal zamanlarda arazide insanlarla fazla muhatap olmam. Bu nedenle fotoÄŸraf çekimindeyken hiç yapmayacağım ÅŸeyi yaptım. Üzerimde resmi yelek, başımda kurum ÅŸapkası, belimde silah; içimden “Gidip ÅŸu arabayı bir kontrol etmem lazım.” dedim. Aradan çok uzun yıllar geçmiÅŸti ama orman iÅŸletme ÅŸefliÄŸi zamanlarımda çok yapmıştım bunu. Mola yerimdeki dağınıklığımı topladım; sandalyemi, termosu arabaya koydum. Arabama bindim ve Doblo aracın yanına gittim.

​

Aracın arkasına park ettikten sonra arabadan inmeden önce plakasını bir kağıda yazdım bir de cep telefonuyla görüntüsünü aldım ne olur ne olmaz diye. Arabadan indim, etrafa bir iki dakika bakındım. Önce kimse yoktu, sonra karşıda elli altmış metre ileride bir yükseltinin arkasında, aÄŸaçların altında iki tane kafa belirdi. Biri kasketli, ellili yaÅŸlarda; diÄŸeri esmer hafif siyah sakallı gençten biri. Arabamın sesini duymuÅŸ, muhtemelen beni de görmüÅŸ olmalıydılar ki, orada ne yapıyor idiyseler onu bırakıp bana doÄŸru gelmeye baÅŸladılar.

​

Karşıdan bana doÄŸru gelen iki kiÅŸinin vaziyetine bakınca hemen orman yangını sabotajcıları aklıma geldi, ama ortada bir gariplik vardı. Kasketli adamın altında gri bir ÅŸalvar, üstünde siyah bir ceket, hafif beyaz sakal ve bıyık; “Kibar Feyzo” filmindeki “Maho AÄŸa” rolünü oynayan ÅŸalvarlı Åžener Åžen’i gözünüzün önüne getirin, aynı o tipte biri. DiÄŸer genç olanı ise ütüsüz hafif beyaz çizgileri olan siyah bir takım elbise giymiÅŸ, elinde bir siyah çanta; çantanın içi açık ve gömlek benzeri giysiler görünüyor. İlginç olanı ise kasketli adamın elinde insan boyuna hazırlanmış bir tripod, tripod kafası kısmında bir çember, çemberin ortasında da bir cep telefonu var.

​

Yanıma yaklaÅŸtıklarında “Selamün Aleyküm” diye yüksek sesle selam verdim. Ardından “Ne yapıyorsunuz buralarda hemÅŸerim” diye üst perdeden seslendim. Her zaman deneyimlemiÅŸimdir, bizim insanımız çoÄŸunlukla böyle resmi kıyafetli biri karşısında biraz da üst perdeden konuÅŸan biri karşısında daha çekingen davranır. Sanırım buna güvenerek, belki de bir devlet görevlisinin görevini yaptığı hissiyatını karşı tarafa geçirmek istememden dolayı böyle üst perdeden söze girmiÅŸtim. Ama bu ıssız yerde, böyle iki garip kiÅŸi karşısında sesimin tonunu düÅŸürme ihtiyacı da hissetmiyor deÄŸildim. Yanıma geldiler.

​

“Film çekiyoruz.” dedi kasketli adam.

​

Åžimdi böyle ıssız bir yerde, iki tuhaf kiÅŸi film çektiklerini söylüyorlar; kılık kıyafetleri deÄŸiÅŸik ama yüzlerinde de öyle kötü adamlar deÄŸilmiÅŸ gibi bir ifade ile karşımda duruyorlar. Aklımda deli sorular gelip gidiyor. Bir çölün ortasında Eskimolarla karşılaÅŸmak gibi olmayacak garip bir durum. Yalan söylüyorlarsa ellerindeki bu tripod ve düzenek ne? DoÄŸru söylüyorlarsa film çekmek için baÅŸka yer mi yok? Niye sadece iki kiÅŸiler?

​

Normal bir tonda, “Biliyorsunuz orman yangını tehlikesi var. AteÅŸe dikkat ediyor musunuz?” diye sordum. Ardından karşıdan cevap gelmesini beklemeden tek başıma deÄŸilmiÅŸim mesajı vermek ihtiyacı hissettim;

​

“Yangın tehlikesine karşı ekiplerimizle görev başındayız, aÅŸağıda yolun başında bekliyorlar. Sizi ÅŸüpheli diye sorgulayabilirler. Ben onlara haber veririm. Çekiminizi tamamlayın, buralarda fazla oyalanmayın.”

​

“Tamam” dedi kasketli adam.

​

“AteÅŸe dikkat ediyoruz zaten , iÅŸimiz bitince gideriz.”

KonuÅŸmasında hiç ÅŸive yoktu. Oysa kılık kıyafetinden ÅŸiveli konuÅŸacak gibi gelmiÅŸti bana.

​

“Nerelisiniz?” diye sordum. “Ankaralıyız” dedi.

​

Ben arabama doÄŸru yürürken, bir sonraki sahnelerini çekiyormuÅŸ gibi hareketlendiler. Benden yüz metre kadar yol boyu uzaklaÅŸtılar. Ben de arabadan fotoÄŸraf makinemi aldım. Çevredeki birkaç çiçeÄŸe doÄŸru gittim, fotoÄŸraf çekiyor gibi yapmaya baÅŸladım. Amacım böylelikle biraz oyalanmak ve ne yaptıklarına bakmaktı. Gerçekten de biraz ötemde kasketli, ÅŸalvarlı adam tripodu film çekiyor gibi sabitliyor, genç adam da elinde çanta, sanki uzak bir yoldan yürüyerek evine dönüyormuÅŸ gibi bir sahneyi canlandırıyormuÅŸçasına tripoda doÄŸru ilerliyordu. Arada bir tripod çemberindeki cep telefonuna bakıyorlar, sonra olmamış gibi aynı sahneyi bir daha tekrarlıyorlardı. Sanki film çektiklerine beni inandırmak için performans sergiliyorlardı.

​

Olan bitenin garipliÄŸinden mi, yoksa o ıssız bölgede bu iki kiÅŸilik film ekibinden biraz korktuÄŸumdan mıdır bilinmez, orada daha fazla kalmamaya karar verdim. FotoÄŸraf çekiyormuÅŸ gibi yapmayı bırakıp arabaya hareketlendim, elimi kaldırıp çekim ekibine “Kolay gelsin” diye bağırdım ve arabaya bindim. Biraz ilerledikten sonra yolun geniÅŸlediÄŸi bir noktada arabayı geri çevirdim. Artık bu bölgede daha fazla kalmanın anlamı yoktu. Geri dönmem daha isabetli olacaktı.

​

Arabayı geri çevirirken hala aklımı kurcalıyordu. Bu iki adam burada gerçekten film mi çekiyordu? Yoksa baÅŸka bir ÅŸeyin peÅŸinde miydiler? BaÅŸka bir ÅŸey olsa o ellerindeki çekim düzeneÄŸi neydi? Neden sadece iki kiÅŸiydiler? Neden kamera yerine cep telefonu kullanıyorlardı? Böyle deli sorularla yanlarından geçerken arabayı durdurdum, camı açtım, seslendim.

​

“Filminizin adı ne?”

​

Kasketli adam cevap verdi.

​

“Kalbini tekrar hayata aç.”

​

“GüzelmiÅŸ” dedim.

​

O an farkettim genç adamın hiç konuÅŸmadığını.

Camı kapatıp yola devam ettim.

​

​

​

bottom of page